12 Mart 2010 Cuma

Portakalı soydum baş ucuma koydum...

Portakal, lale bahçeleri, Amsterdam... Hollanda denince aklımıza ilk gelenlerden bir kaçı, futbolu konunun dışında tutarsak. Ama tutmayalım, çünkü yaza dünya kupası var ve biz gidemiyoruz. Bu dünya kupasında çoğumuzun tutacağı iki takımdan biri Hollanda (diğeri de Arjantin). Neden bilmiyorum ama genelde böyledir, sambacıları değil tangocuları, panzerleri değil portakalları tutarız. Neyse Amsterdam diyordum, “Amsterdam’a kesin gitmek lazım, hem Red Light’ı görürüz abi” muhabbeti arkadaş arasında muhakkak geçmiştir. Amsterdam’a gidip bir güzel gezdikten sonra da “I amsterdam” ile fotoğraf çektirilir. Adamlar kibarca uyarsa da dinlemeyip bu yazının üzerine çıkıp fotoğraf çektirmek gayet normaldir (“En yüksekte ben oturacağım”).

Bunların dışında şeker insanlardır “Dutch”lar, yolunuzu kaybederseniz haritayı yolun ortasına koyup size yol tarif ederler, bu sırada beklemek zorunda kalan arabalardan korna sesi duymazsınız. Şakacı kişiliklerini 2003 yılında 1 nisanda göstermişlerdir: “Bir sonraki filmde başbakan (Jan Peter Balkenende) Harry Potter’ın babasını oynayacakmış”. Daha sonra açıklamaları gerekmiş tabi, “Şaka valla şaka, hiç başbakan filmde oynar mı?” diye.

Su kanalları sokakları ayırır Hollanda’da, kahvenizi içersiniz suyun kenarında. Yakarsınız bir de sigara, oh ne keyif... Kanallar bize iyi güzel de, minikler için büyük problem yaratabiliyormuş. Çocuklar kanallara düşmesin diye ilkokullarda yüzme dersi zorunluymuş. Dersten geçmek için kıyafetleriyle havuza atlayan çocukların Inge de Bruijn (resimdeki abla) gibi yüzmelerini beklerlermiş.

Her şey güzel, herkes mutlu, kimseyle sorunları yok mu Hollandalıların? Olmaz mı... Ağzınızdan çıkan 5 harf (danke, Türkçe: teşekkürler) 5 saniye önce size içtenlikle tebessüm eden Dutch kızında çocuğunu kesmişsiniz hissi uyandırır (Doğrusu: Dank u well). Bir çoğunuzun bildiği üzere Almanları pek sevmezler, bilseler de Almanca konuşmazlar. 2. Dünya Savaşı’nda Almanlar Hollandalıların ulaşımını engellemek için bisikletlerini çalmışlar. Sene 1988, Avrupa Şampiyonası Yarı Finali’nde ev sahibi Batı Almanya ile Hollanda karşılaşıyor. Dakikalar 88’i gösterirken Van Basten (Çocukken en güzel gollerimizi hep onun adıyla attık) galibiyet golünü atıyor. Finalde Sovyetler Birliği’ni yenen Hollanda kupaya uzanıyor. “Bizim için gerçek final yarı finaldi” diyen Hollandalılar için Almanya maçının önemi, Almanya maçından sonraki sevinçlerinden belli: “Bisikletlerimizi geri aldık” (Hurray, we’ve got our bikes back!). “Vay be ne adamlar, yürüyün portakallar artık bütün kupalar sizin!” diyemiyoruz, çünkü hepi topu ellerindeki tek büyük kupa bu. Olsun, güzel futbol oynuyorlar, göze hoş geliyor. Canları sağolsun.

Canları sağolsun da her şeyiyle bu kadar muhteşem bir yer mi Hollanda?

İranlı öğrencilere uygulanan seçmece eğitimi belki duymuşsunuzdur. “Nükleer enerji ve nükleer araştırmalar son derece gereksiz, rüzgar enerjisine döndük biz zaten, baaak ne güzel yel değirmenlerimiz var” gerekçesiyle İranlılara Hollanda’da nükleer yerine rüzgar okutmaya karar vermişler. Hollanda’daki üniversiteler bir acayip zaten. Amerika’dan ithal kardeşliklere (brothership) giriş sınavlarında başarısız olanlar kendini alkole veriyormuş. Derim ki bu arkadaşlara “Önceden iyi çalışsaydınız, iyi içseydiniz bu sınavı başarıyla geçerdiniz”. Bu sınavlarda neler oluyor? Hmm... Biraz muallak orası. Neden derseniz, önceleri “İçelim güzelleşelim” sınavı varmış. Ne yazık ki ölenler olmuş. Sonra “Su içerken yılan bilem dokanmaz”a dönmüşler, sınava girenlere su içirtmeye karar vermişler. Sonuç malesef gene aynı. Sonrasında “İçmeyi bilmiyorsunuz” diyerek giriş sınavlarından içiş kısmı kaldırılmış. Şimdi işler kolaymış, kanala atla, senden eski biri varsa ayakta bekle gibi kıytırık işlerle kardeşliklere girebiliyormuşsun. Başka neler var? 3 marttaki yerel seçimlerde oy kullanabilecek öğrencilerin, Avrupa Birliği vatandaşıysa 2010 Ocak’tan önce Hollanda’da bulunuyor olması gerekirken, Avrupa Birliği vatandaşı olmayanlar için bu tarih 2005 Ocak oluyormuş. Kısmen anlaşılabilir bir karar, zaten Hollanda’da değilim, çok da önemli değil. Bir de Geert Wilders var. O da çok önemli değil, zaten geçen kendisiyle konuştum, en sevdiği şarkıyı mırıldandı: “Hepiiimiiiz gardaşız, bu kavga ne diye?”


Son paragrafta yazdıklarım dünya kupasında Hollanda’yı destekleyeceğim gerçeğini değiştiriyor mu? Hayır, değiştirmiyor. Spor ve siyaset birbirinden ayrı tutulması gereken konular. Hmm... Aslında Güney Afrika’da moloz sektörüne mi girsek?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder